T.C. İÇİŞLERİ BAKANLIĞI
WEB SİTESİ GİZLİLİK VE ÇEREZ POLİTİKASI
Web sitemizi ziyaret edenlerin kişisel verilerini 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu uyarınca işlemekte ve gizliliğini korumaktayız. Bu Web Sitesi Gizlilik ve Çerez Politikası ile ziyaretçilerin kişisel verilerinin işlenmesi, çerez politikası ve internet sitesi gizlilik ilkeleri belirlenmektedir.
Çerezler (cookies), küçük bilgileri saklayan küçük metin dosyalarıdır. Çerezler, ziyaret ettiğiniz internet siteleri tarafından, tarayıcılar aracılığıyla cihazınıza veya ağ sunucusuna depolanır. İnternet sitesi tarayıcınıza yüklendiğinde çerezler cihazınızda saklanır. Çerezler, internet sitesinin düzgün çalışmasını, daha güvenli hale getirilmesini, daha iyi kullanıcı deneyimi sunmasını sağlar. Oturum ve yerel depolama alanları da çerezlerle aynı amaç için kullanılır. İnternet sitemizde çerez bulunmamakta, oturum ve yerel depolama alanları çalışmaktadır.
Web sitemizin ziyaretçiler tarafından en verimli şekilde faydalanılması için çerezler kullanılmaktadır. Çerezler tercih edilmemesi halinde tarayıcı ayarlarından silinebilir ya da engellenebilir. Ancak bu web sitemizin performansını olumsuz etkileyebilir. Ziyaretçi tarayıcıdan çerez ayarlarını değiştirmediği sürece bu sitede çerez kullanımını kabul ettiği varsayılır.
Web sitemizi ziyaret etmeniz dolayısıyla elde edilen kişisel verileriniz aşağıda sıralanan amaçlarla T.C. İçişleri Bakanlığı tarafından Kanun’un 5. ve 6. maddelerine uygun olarak işlenmektedir:
Web sitemizi ziyaret etmeniz dolayısıyla elde edilen kişisel verileriniz, kişisel verilerinizin işlenme amaçları doğrultusunda, iş ortaklarımıza, tedarikçilerimize kanunen yetkili kamu kurumlarına ve özel kişilere Kanun’un 8. ve 9. maddelerinde belirtilen kişisel veri işleme şartları ve amaçları kapsamında aktarılabilmektedir.
Çerezler, ziyaret edilen internet siteleri tarafından tarayıcılar aracılığıyla cihaza veya ağ sunucusuna depolanan küçük metin dosyalarıdır. Web sitemiz ziyaret edildiğinde, kişisel verilerin saklanması için herhangi bir çerez kullanılmamaktadır.
Web sitemiz birinci ve üçüncü taraf çerezleri kullanır. Birinci taraf çerezleri çoğunlukla web sitesinin doğru şekilde çalışması için gereklidir, kişisel verilerinizi tutmazlar. Üçüncü taraf çerezleri, web sitemizin performansını, etkileşimini, güvenliğini, reklamları ve sonucunda daha iyi bir hizmet sunmak için kullanılır. Kullanıcı deneyimi ve web sitemizle gelecekteki etkileşimleri hızlandırmaya yardımcı olur. Bu kapsamda çerezler;
İşlevsel: Bunlar, web sitemizdeki bazı önemli olmayan işlevlere yardımcı olan çerezlerdir. Bu işlevler arasında videolar gibi içerik yerleştirme veya web sitesindeki içerikleri sosyal medya platformlarında paylaşma yer alır.
Oturum Çerezleri (Session Cookies) |
Oturum çerezleri ziyaretçilerimizin web sitemizi ziyaretleri süresince kullanılan, tarayıcı kapatıldıktan sonra silinen geçici çerezlerdir. Amacı ziyaretiniz süresince İnternet Sitesinin düzgün bir biçimde çalışmasının teminini sağlamaktır. |
Web sitemizde çerez kullanılmasının başlıca amaçları aşağıda sıralanmaktadır:
Farklı tarayıcılar web siteleri tarafından kullanılan çerezleri engellemek ve silmek için farklı yöntemler sunar. Çerezleri engellemek / silmek için tarayıcı ayarları değiştirilmelidir. Tanımlama bilgilerinin nasıl yönetileceği ve silineceği hakkında daha fazla bilgi edinmek için www.allaboutcookies.org adresi ziyaret edilebilir. Ziyaretçi, tarayıcı ayarlarını değiştirerek çerezlere ilişkin tercihlerini kişiselleştirme imkânına sahiptir.
Kanunun ilgili kişinin haklarını düzenleyen 11 inci maddesi kapsamındaki talepleri, Politika’da düzenlendiği şekilde, ayrıntısını Bakanlığımıza ileterek yapabilir. Talebin niteliğine göre en kısa sürede ve en geç otuz gün içinde başvuruları ücretsiz olarak sonuçlandırılır; ancak işlemin ayrıca bir maliyet gerektirmesi halinde Kişisel Verileri Koruma Kurulu tarafından belirlenecek tarifeye göre ücret talep edilebilir.
1701 tarihinde Erzurum’da doğdu.Mutasavvıf. Dokuz yaşındayken babasıyla Siirt’e gitti ve Tillo Köyü’ndeki Kadiri Seyhi Ismail Fakirullah‘a bağlandi.1735′te Erzurum’a döndü. Üç defa hacca giden, Arabistan ve Mısır’ı dolaşan İbrahim Hakkı,1752′de İstanbul’da Sultan I.Mahmud Han’ın özel izniyle saray kitaplığıdan yararlandı. Şiirlerini İlahiname adı altında toplayan İbrahim Hakkı, ünlü eseri Marifetname’de çağının jeolojiden astronomiye, fizyolojiden psikolojiye kadar pek cok alandaki bilgilerini bir araya getirmeye çalıştı 1780 tarihinde vefat etti.
Osman Efendi adlı bir şeyhin oğludur. Babası saygın bir mutasavvıf idi ve İbrahim Hakkı‘yı iyi bir eğitimle yetiştirdi.İbrahim Hakkı olgun bir düşünürdü. Yetmişten fazla eser yazdı. Eserleri arasında en meşhuru olan Marifetname adlı eseri, yaşadığı dönemin bütün bilgilerini kapsayan ansiklopedik özellikte bir eserdir.
Erzurumlu İbrahim Hakkı Marifetname adlı eseriyle insanlara önce çevrelerindeki eşyayı, daha sonra kendilerini ve en sonunda da Tanrıyı bildirmeyi amaçlıyordu. Kitabın içindeki Kıyafetname adlı bölüm ise bir çeşit görgü bilimidir.Erzurumlu İbrahim Hakkı, dar çevresi içinde tasavvufu öğrenmişti. O, derin düşüncesiyle cisimlerin birleşmesini, hayatın doğuşunu, cinslerin gelişmesini yepyeni bir görüşle ortaya atmıştı.
Ona göre Allah önce “Kendi nurundan bir cevher var edip, andan cemi kainatı tedric ve tertib ile halk etmiştir; buna Cevher-i Evvel denir.”
Erzurumlu İbrahim Hakkı’ya göre, bütün varlık küre şeklindedir: “Alemin her ne tarafına nazar olunsa şekli muhaddep görünür.” “Arzda ve semada müşahede olunan bütün şekiller yuvarlaktır”. Einstein bu görüşü ondan çok daha sonra matematiksel yollardan göstermiştir.İnsanların nazarında çok önemli bir yer işgal eden Marifetname adlı eseri defalarca basılmıştır.
HAKKINDA YAZILANLAR
Erzurum Milletvekili Doç. Dr. Ömer Özyılmaz’ın girişimleri sonucu İbrahim Hakkı Pulu bastırıldığı bildirildi. Erzurum Milletvekili Doç. Dr. Ömer Özyılmaz’ın girişimleri sonucu PTT Genel Müdürlüğü’nün İbrahim Hakkı Hazretleri Pulu çıkarttığı belirtildi.
PTT’nin İbrahim Hakkı Hazretleri’nin doğumunun 300. yılı sebebiyle çıkardığı pul ile ilgili olarak yazılı bir açıklama yapan Doç. Dr. Özyılmaz, “Master ve doktora çalışmalarımda kendisinden büyük feyiz aldım. Bu tezlerimde evrensel bilgilerinden büyük ölçüde yararlandım. İbrahim Hakkı Hazretleri adına böyle bir anma pulunun bastırılmış olmasından büyük memnuniyet duydum.” ifadelerini kullandı. Doç. Dr. Ömer Özyılmaz, siyasete girmeden önce devam ettiği akademik hayatında İbrahim Hakkı Hazretleri’inin eğitim anlayışı üzerine bilimsel tezler hazırlamıştı. İbrahim Hakkı Hazretleri, geçtiğimiz kasım ayı içinde doğumunun 300. yılında ilk kez devlet töreni ile anılmıştı.
40’a yakın eser bıraktı
“Mevla görelim neyler, Neylerse güzel eyler.” sözünün sahibi, mütefekkir ve mutasavvıf vasıflarıyla tarihe geçen Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri, 18 Mayıs 1703’te Erzurum/Hasankale’de doğdu. Çocukluğunda İsmail Fakirullah Hazretleri ile tanıştı. Erzurum Müftüsü Muhammed Hazık’tan Arapça, Farsça dersleri aldı. 1728’de Tillo’ya giderek Şeyh Fakirullah Hazretleri’ne bağlandı. 7 yıl sonra şeyhinin vefatı üzerine Erzurum’a döndü ve Yukarı Habib Efendi Camii’nde imam–hatip olarak görev aldı. Kabiliyeti ve bilgisiyle ilim çevrelerinin dikkatini çekince Sultan I. Mahmut tarafından saraya davet edildi ve saray kütüphanesi istifadesine sunuldu. 1775’te Hasankale’de inzivaya çekilerek kendini tamamen kitap hazırlamaya adadı. Marifetname’yi o dönemde yazdı. Eserde, astronomiden matematiğe, astrolojiden tıbba kadar birçok konudaki soruların cevabı yer alıyor. 22 Haziran 1780’de Tillo’da vefat etti ve şeyhi Fakirullah için yaptırdığı türbeye defnedildi. 40’a yakın eseri arasında en çok bilinenler şunlar: İbrahim Hakkı Divanı, İrfaniye, İhsaniye, Mecmuatü’l Meani ve Marifetname.
İsmail Fakirullah Hazretleri
İsmail Fakirullah Hz.Hicri 1067 'de recep ayı Regaip kandiline rastlayan cuma gecesi dünyaya gelmiştir. Babası Hoca Kasım Efendi'dir. İsmail Fakirulluh Hz. çocuk yaşlarında ilim tahsiline başlamış ve hoca oluncaya kadar ilim tahsiline aralıksız devam etmiştir. 24 yaşındayken babasını kaybetmiş tir. Bu yaş ta evlenerek oturduğu camide müderrislik ve imamlık yapmaya başlamıştır. 30 yaşında annesini kaybettikten sonra Züht ve Takvasının gereği olarak kendisine bir tarla satın almış, bizzat kendi elleriyle asma ağaçları dikmiş ve geçimini sağlamak için çalışmıştır. Tarla ekmiş ekin biçmiştir.40 yaşına kadar günlerinin çoğunu oruçla geçirmiş,orucunu bir kaç üzüm tanesiyle açmıştır.40 gün konuşmadan, yeme içmeden kesilerek mana alemine dalmıştır. Kırkıncı gün gözünü açmış bir tas su içmiş ekşi nar aşı isteyip bir parça ekmekle yemiş ve kendine gelmiştir. Bundan sonra yemeğini normal yemeye başlamıştır. Daha sonra Kırksekiz yaşında Hacc'a gitmiştir.
İsmail Fakirullah Hz' nin biri kız olmak üzere 5 çocuğu vardı.İbrahim Hakkı Hz' nin üstadı olan İsmail Fakirullah Hz'nin büyük kerametleri olmuştur. Bunlardan bir tanesi de kuyu hadisesidir. İsmail Fakirullah Hz 48 yaşında iken komşularından biri vefat eder. Onların evlerine taziyeye gider. Taziyede bulunduktan sonra namaz vakti izin alıp, eve dönmek isterken avluda bulunan ve içinde su bulunma yan 22 metre derinliğinde bir kuyuya düşer. İsmail Fakirullah Hz'nin camiye gelmediğini gören cemaat. İsmail Fakirullah Hz'ni aramaya başlar.Nihayet taziye evinden çıkanlar İsmail Fakirullah Hz'nin kuyudan seslerini işitirler.Bunun üzerine kuyuya biri inerek İsmail Fakirullah Hz' ni kuyudan çıkarır. Büyük mürşid kuyudan çıkarılırken sarığı başında, terliği ayağında ve kaşındaki ufak sıyrık haricinde vücudunda her hangi bir yara veya kırık olmadığı halde olup bitenlerden habersiz hala o manevi mecliste içtiği muhabbet ve ilahi aşk şarabının etkisiyle istiğrak halindeydi. Kendisini kuyudan çıkarmak isteyenlere "Beni kendi halime bırakın artık benim sizinle işim kalmadı benden uzaklaşınız" diyerek kendisini mevlasıyla o manevi mecliste hazır bulunan evliya ruhlarıyla baş başa bırakmalarını ısrarla istemiştir. İsmail Fakirullah Hz ayıldığında kuyuya düştüğ ünden haberi olmadığını ancak kuyuda bulunduğu zaman zarfında yüce ALLAH'ın tecelli sıfatlarıyla müstağrik olduğunu birçok evliyanın ruhlarıyla tanıştığını ifade eder.
İsmail Fakirullah Hz.'nin istiğrak hali 8 yıl boyunca devam etmiştir. 9.yıl istiğrak halinden ayrılıp cenab-ı Hak'tan aldığı feyz ile insanları hak yoluna irşada başlamıştır. Bir tarafta "Uvey siye" tarikatının esasları doğrultusunda her kesimden insanları irşad ederken diğer taraf taşer-i ilimler ve müspet ilimlerde dünyaca ünlü meşhur ilim adamları yetiştirmiştir. Hay atını Hak yolda insanları irşad etmekle geçiren bu büyük veli hicri 1146,Miladi 1734 sen esinde ruhunu mevlasına teslim etmiştir. Kabri Tillo kabristanlığı'nda kendi istemiyle anılan türbededir. İsmail Fakirulluh Hz'nin vefatından sonra halka tanıtan İbrahim Hakkı Hz 'dir. Her sene binlerce kişi türbesini ziyaret etmektedir.
Şeyh İbrahim El Mücahit Hazretleri
Şeyh İbrahim el-Mücahid el-Halidî Hazretleri Tillo’nun bağrında yetiştirdiği ulu velilerden önemli bir simadır.
Doğum tarihi bilinemeyen Şeyh İbrahim el-Mücahid Tillo’da dünyaya geldi.
İlm-i ledunni ile âlim, huşu-i amel ile âmil ve hulus-i kalb ile kâmildi.
O, gecesini gündüzünü habib-i kibriyasıyla yaşamış onun aşk ve şevkiyle nefes alıp vermişti.
O, vuslatının sırrıyla mesrur olurken, vücudunu mevcud’a bırakır, ruhunu Maksud’a aksettirir, hal’den hal’e, kal’den kal’e, gah sekir’de, gah sahve’de me’nus olurdu.
Şeyh İbrahim el-Mücahid Hazretleri Hicri altıncı asırda yaşamış ehval ve etvarı her tarafa yayılmış ve babası Şeyh Hamza el-Kebir Hazretlerinin güneşinde gölge olabilmiş büyük bir Tillo evliyasıdır.
Şeyh Mücahid Hazretlerinin kendisinden yaklaşık dört yüz sonra gelen Gavs-i Azam Şeyh İsmail Fakirullah Hazretleri ile evliya nesliyle çok sıkı bir manevi bağ bulunmaktadır. Fakirullah Hazretlerinin meşhur Kuyu hadisesinde yanına gelen bir çok veli ruhaniyetten biridir Şeyh Mücahid Hazretleri…
Şeyh İbrahim el-Mücahid Hazretlerinin zikri babası gibi cehrî idi. Bunu bizzat Gavsul-Memduh Hazretlerinin oğlu büyük veli Nur Hamza Hazretleri ifade etmektedir.
VEFATI:
Şeyh İbrahim El-Mücahid Hazretleri H. 660-M. 1262 yılında Tillo’da hakkın rahmetine erdi. Kabr-i Şerifi adına yaptırılan türbenin içindedir.
Şeyh İbrahim el-Mücahid Hz.lerinin mezar taşında şu kitabe vardır:
Manası:
Hayy, Dâim ve Bâki O’dur. (Allah)… O’nun dışındakilere beka’ yoktur. Has evliyaların ruhlarına şifa bahşeden de O’dur…
Burası; Fâdıl, Kâmil, üns ve lika’ sahibi, nefs-u heva ile mücahid Şeyh İbrahim’in merkadıdır.
Huzur ve sefa sahibi Kutbul-ektab Şeyh Hamza el-Kebir’in oğludur. (Hiç şüphesiz yüce Allah sırlarını takdis eylemiştir.)
Adalet ve vefa ma’deni, Rabbus-sema tarafından ve fütuhla müyyed, ehl-i takva efendisi hazreti Emirul-mu’minîn Halid bin Velid’in (Allah, rızasının en faziletlisi ile ondan razı olsun ve kendisini razı etsin) soyundandır. Ruhu cisminden ayrılınca, tarih afiyetle şöyle seslendi:
“Allah’ın (O’na) ikramı; kendisini eminlerden kılışıdır.” (H. 660)
KARDEŞLERİNE HİTABESİ
İbrahim Hakkı Hazretlerinin bir te’lifinde ifade ettiği üzere Siirt uleması ve onbir kardeşi, fenalillah makamına eren ve bu makamın cezbesi muktezasınca, şeriatın zahirine muhalif düşen sözler söyleyen Şeyh İbrahim El-Mücahid Hazretleri’nin katline fetva verirler.
Siirt Uleması, bu hallerinden ötürü Şeyh İbrahim El-Mücahid Hazretlerinin hep kem gözle bakmıştır. Daha sonra kerametlerini ele alırken zikredeceğimiz bir kerametinde de ifade edildiği gibi Siirtli alimler beraberlerinde bir papaz alarak Şeyhi imtihana gelir, ancak büyük velayetine şahid olup, hepsi de tövbe ve istiğfar ederler. Bu arada papaz da müslüman olur.
Bu imtihandan sonra Şeyh Hazretleri sekir makamından başka makama terakki edince kardeşlerine hitaben aşağıdaki beyitleri söyler:
Manası:
Sevginizden sonra, hâlimi size Şekvâ’ya başladım.
Gönlüme de ateş düşmüş, sizlerden uzak olduğumdan
Ben sözümde kalıp sizleri asla unutmayacağım.
Sizleri seven kalp sizi nasıl unutabilir?
Ey gönlümde yerleşip gizlenen komşular
Bana merhamet edecek olursanız, kulunuza kul olurum.
Hüzün’de Ya’kub (as) benim gibi ve bana benzer.
Gücüm yetseydi rüzgara biner size ulaşırdım.
Ölümler denizine dalar sonra sizi ziyaret ederdim.
Hangi şeriat ile ve hangi mahkemede ölümüme fetva verirsiniz?
Oysa ben hep hayatınıza duacıyım.
Hamza’nın oğluyum ben, sizlerden başka da kimsem yok,
Şeriatınızca akıtılması gereken kanımın hatırınız için akıtılmasına razı oldum.
KERAMETLERİ
1- Şeyh İbrahim El-Mücahid Hazretleri ulaştığı fenafillah makamında söylediği kaside ve sözlerden dolayı Siirt’in bir kısım alimlerinin itirazına hedef oldu. Bu alimler kendisini imtihan etmek üzere yanına gitmeyi kararlaştırdılar. Bu arada, tasarladıları imtihan şeklinin gereği olarak herkes kalbinden bir niyyet gizleyip onun gerçek Şeyh olması halinde, kalblerindeki bu niyyetleri bileceğini söylediler. Alimler bu imtihanlarının bir diğer parçası olarak, başlarında bir de müslüman kılığında papaz götürdüler.
Mevsim kış olduğu halde aralarından bir tanesi, içinden Şeyhin üzüm yedirmesini niyyet etmişti. Şeyh İbrahim El-Mücahid Hazretleri misafirlerini güzel bir çehreyle karşılayıp hal ve hatırlarını sorduktan sonra Delo adındaki hizmetçisine dönerek:
- Falanca bağ’a git, içinde bulunan taze üzümden şu sepeti doldur getir, buyurdu.
Delo ise:
- Aman efendim karın bütün bağı kapladığı şu karakış gününde bağda üzüm ne gezer? diye hayretini ifade ettiyse de Şeyh Hazretleri:
- Var git, diyerek emrini tekrar etti. Bunun üzerine Delo bağa gider, gerçekten görür ki bağda taze yapraklı ve üzüm taşıyan bir üzüm ağacı var. O ağaçtan sepeti ağzına kadar doldurur, bu arada Delo, sonradan gelir, keyfince yer düşüyle üzüm ağacında kendine biraz üzüm bırakır.
Şeyh Hazretleri üzümü misafirlere takdim edip onlarla bizzat ilgilenir. Sofrada ayrıca diğer misafirlerin de kalblerinden niyyet ettikleri bütün yemekler de bulundurulur. Yemek sırasında her ne kadar üzüm yemesi için Delo’yu sofraya çağırdıysalar kendisi sonra yerim diye yanaşmaz. Ancak hemen belirtelim ki Delo daha sonra bağa gider fakat bakar ki her taraf kar, üzümden de hiç bir eser yoktur. Misafirler yemekten sonra ellerini yıkarken bizzat Şeyh Hazretleri ellerine su dökmüş ve her ne kadar onlar kabul etmemişlerse de kendisi pür mütevazi olduğundan ısrarla ellerine su dökmeye devam etmiştir. Alim misafirler başlarında getirdikleri papazı baş köşeye oturtmuştular. Ancak ne ilahi tecelli idi ki Şeyh Hazretlerinin ilham almış kedisi gider papazın kucağına oturur ve üzerine işer. bunun üzerine misafirler Şeyh Hazretlerine:
- Ya Şeyh sizde edep mükemmeldir ve lakin kediniz terbiyesizlik etti, diye şekvada bulununca Şeyh:
- Neden, diye sebebini sorar. Onlar ise şu karşılığı verirler:
- Çünkü büyüğümüzün kucağına işedi.
Şeyh Hazretleri ise:
- Bunu kediye soralım, der ve karşısında duran kediye göz attıktan sonra kendilerine şu sözleri tevcih eder:
- Kedi diyor ki: Bilakis sizler terbiyesizlik edip Hıristiyan bir papazı getirip Şeyhin divanında baş köşeye oturttunuz.
Bunun üzerine alimler ve papaz da kalkıp Şeyhin mübarek eli üzerine tevbe ederler. Şeyh Hazretleri iman eden papazın ismini de Abdullah diye değiştirir.
2- Bir keresinde de Şeyh İbrahim El-Mücahid Hazretleri eline bir kaç odun alarak dışarı çıkar ve karşılaştığı ahaliye şöyle seslenir:
- Beni seven söylediklerimi yerine getirsin.
Duyanlar etrafında toplanır veemrini bekleye dururlar. Tekrar:
- Herkes biraz odun toplayıp buraya getirsin, emrini bildirir.
Bunun üzerine büyük bir odun kümesi oluşturulur. Şeyh Hazretleri bu odunları yakarak pür aşk ve şevkle Allah’ı zikretmeye başlar, sonra da ateşin içine girerek ortasına oturur. Ateş İbrahim’i (as) yakmadığı gibi Şeyh İbrahim’i de (ks) yakmaz.Zikrini tamamlayıp bir daha içinden çıkıverdi.
3- Gavsul-Memduh Hazretlerinin Tekke Çobanının on yaşında bir kız çocuğu vardı. Bir gün babasının yerine tekkenin keçilerini otlatırken bir ara keçileri Gavs-i Azam Şeyh İsmail Fakirullah Hazretlerinin türbesinin civarına götürdü. Orada ağaçlardan dökülen yaprakları keçilerine yedirirken birden yanıbaşında def ve zikir sesleri duymaya başlar. Ayrıca, kıymetli elbiseler giyinmiş çok heybetli bir cemaat de peyda olmuştu. Bu cemaatin arasında yüzü Dolunay’ı andıran genç biri vardı. Bu genç, kız çocuğa dönerek şöyle seslenir:
- Ben Şeyh Hamza el-Kebirin oğlu Şeyh Mucahid’im. Burada Sultan Memduh’un tekkesinin keçilerini mi otlatıyorsun?
Kız:
- Evet, diye karşılır verir. Ve olayın bundan sonraki seyrini şöyle anlatıyor:
- Henüz lafım ağzımda idi ki genç Şeyh Mücahid yerden bir taş alıp karnıma attı.
Arkasından da şöyle buyurdu:
- Benim hediyem olarak dünyadan kanaatini al!
Kendimden geçip yere yıkılmıştım.
Kendine gelince gördüklerini ailesine anlatan kız bundan böyle artık, ne yer ne de içerdi. Önceleri, bu halinin korkudan olabileceğine bağlayarak önemsemediler. Ancak süre uzayınca, kendisine neden yiyip içmediğini sordular. Kız, Şeyh Mücahid’in (ks) kendisine o hitapta bulunduğu günden beri yiyip içmediğini söyledi. Kızın bu esrarengiz durumu kısa sürede etrafta iyice yayılmıştı. İnananlar da inkar edenler de hayli fazlaydı. Siirt’in akıl, ilim ve marifet ehli Abdi Paşa adındaki Valisi de bunları duyunca gönderip kızı evine getirtti. Evinde üç gün kaldığı süre içerisinde kendisine türlü türlü yemekler getirildiği halde o hep tebessüm ediyor ve şunları diyordu:
- “Yiyebilseydim yerdim” Dört gün kaldığı valinin evinde hep zikir, namaz ile meşgul olurken yüzü ve ahlakı da ibadetin verdiği nurla gittikçe nurlanıyordu. Vali de kızın bu haletinin gerçek olduğuna inandı. Ona ikram ve ihsanda bulunarak salih duasını aldı ve Tillo’ya geri gönderdi.
Ceddimiz Şeyh Mustafa el-Fani Hazretlerinin Şeyh İbrahim el-Mücahid Hazretleri ile ilgili bir rüyası:
“… Mezarlığa gidiyordum. Orada Şeyh İbrahim el-Mücahid ile türbesinde medfun bulunan Kormas’lı Şeyh Yusuf ile karşılaştım. Yanlarında da hocam Molla Hamza (Şeyh Mustafa’nın ağabeyidir) bulunmakta idi. Kendisine; Şeyh İbrahim el-Mücahid’in uyumakta olup olmadığını sordum. Uyanık olduğunu söyledi. Yanlarına gittim. Şeyh Mücahid’in elinden öptüm ve kalbimin üzerine götürdüm. Ayrıca kendisinden; bana da dua etmesini istedim. Bana duada bulundu. Güneş gibi nur parlayan haliyle uzun süre tatlı tatlı sohbet etti. Sonra kalktı ve bana:
- Beni yerimden kim kaldırdı, diye sordu. Ben de:
- Allah, diye karşılık verdim. Sonra olduğu yere uzanıp yattı ve:
–“Beni örtünüz, ortünüz. Habibin bi’setine kadar beni bir daha bulurlar.” buyurdu. Emri üzerine yorganı üzerine örttüm sonra da uyandım.